The Killing of a Sacred Deer

IMG_0873.jpeg

En son şu tarihte izlenildi: 25 Ekim 2025

Kişisel Puanlama: (10 üzerinden 7.5)
IMBD Puanlaması: 7

Tür:

Kişisel fikirler:

Lanthimos’un Soğuk Dünyasında Bir Adalet Arayışı

Yorgos Lanthimos’un filmlerini izlerken, sanki görünmeyen bir el sürekli omzunuza dokunur; huzursuzluk, fark etmediğiniz bir davetsiz misafir gibi odada dolaşır. Bu film de tam olarak öyleydi. Daha ilk sahneden itibaren bir şeylerin ters gittiğini hissettiriyor, fakat bu rahatsızlık bir patlama ya da bağırışla değil; sessizce, bakışlarda ve küçük davranışlarda büyüyor. Martin karakteri, bakışları ve tavırlarıyla adeta bu huzursuzluğun vücut bulmuş hali. Onun, babasının ölümünü cerrah olan doktora bağlayıp, Hamurabi’nin kısasa kısası gibi bir adalet anlayışıyla aileden bir kurban istemesi, filmin soğuk atmosferine çok iyi oturuyor.

Sessiz Bir Gerginliğin Tırmanışı

Doktorun ailesi, görünürde sakin ve düzenli bir yaşam sürerken, Martin’in istekleri içten içe bu düzeni kemiren bir kurda dönüşüyor. Aile, her geçen gün daha çaresizleşiyor. En çarpıcı noktalardan biri, babanın hangi çocuğunu ya da eşini seçeceğine bir türlü karar verememesi. Eşit sevgisi, bir anda en ağır yük haline geliyor. Öyle ki, bir noktada öğretmenlere “En çok hangi çocuğu seviyorsunuz?” diye sorarak, kendi omzundaki bu ölümcül seçimin ağırlığını başkalarına devretmek istiyor. Bu sahneler, Lanthimos’un filmlerinde sıkça gördüğümüz o soğuk, mesafeli havanın içinde, izleyiciye görünmez bir baskı kuruyor.

Soğuklukla Beslenen Merak

Yorgos Lanthimos’un tarzının belki de en belirgin özelliği, olay örgüsünü ağırdan alması ve karakter gelişimini geciktirmesi. Bu filmde de sürükleyicilik, klasik bir gerilimdeki gibi hızlı bir tempodan değil, bu soğuk ve mesafeli anlatımın yarattığı meraktan doğuyor. İzlerken “Gerçekten bu noktadan sonra ne olacak?” sorusu bir sancı gibi zihne yerleşiyor. Martin’in sessiz tehditleri, ailenin giderek daralan hareket alanı ve babanın etik çıkmazı, o soğuk havayı sürekli diri tutuyor.

Sonunda baba, rastgele bir seçimle birini öldürmek zorunda kaldığında, izleyici olarak bir yandan rahatlıyor, bir yandan da o soğukluk tenimize işliyor. Lanthimos, bu mesafeli anlatımıyla merak duygusunu keskinleştiriyor; tıpkı buz gibi bir suyun sizi ürpertirken aynı anda ayıltması gibi.

Son Söz

Bu film, klasik bir gerilim ya da dram değil. Daha çok, yavaş yavaş zihninizi sıkan, etik sancılarla dolu bir deneyim. Lanthimos’un soğukluğu, merakı ve rahatsızlığı aynı anda besliyor. İzledikten sonra, sessizce üzerinizde kalıyor; Martin’in bakışları gibi.”


Yazı hakkında görüş, öneri ve eleştirileriniz için: personal@burakfatih.com