Oblivion

Kişisel Puanlama: (10 üzerinden 7.2)
IMBD Puanlaması: 7
Tür:
- Action
- Adventure
- Sci-Fi
Kişisel fikirler:
Oblivion (2013): Gözlerin Gördüğü, Aklın Sorguladığı
Bilim kurgu sineması her zaman iki ayrı kamp arasında bölünmüş gibidir. Bir tarafta görsel şölenin peşinde koşanlar, diğer tarafta özgün hikaye arayanlar. Joseph Kosinski’nin Oblivion’ı tam da bu iki kampın kesişme noktasında duruyor. 2013 yılında vizyona giren film, bazılarımız için görsel bir ziyafet sunarken, bazılarımız için de tanıdık lezzetlerin yeni bir tabakta sunulmasından ibaret kaldı.
Ben filmi izlerken şunu fark ettim: geniş bir dünya kurulmuş ama biz sürekli aynı çerçevenin içinde geziyoruz. Bu durum ilk başta heyecan verse de zamanla o geniş dünyanın bize kapalı kalması biraz sıkıcı olmaya başlıyor. Tekrar izlenebilir mi? Kesinlikle. Basit mi? Evet, belki fazla basit bile.
Eleştirmenler Ne Diyor?
Şimdi gelin, bu filme üç farklı gözden bakmaya çalışalım. İlk olarak Fırat Ataç’ın yaklaşımına göz atalım. Fırat, filmi daha teknik ve sanatsal bir mercekten inceliyor. Mimarlık eğitimi almış bir yönetmenin görsel diliyle ne kadar uyumlu olduğunu mercek altına alıyor ve sonuç olarak filme karşı biraz mesafeli duruyor.
“Yaratılan dünya bir çok açıdan Prometheus’la benzerlikler gösteriyor” diyor Fırat Ataç ve ekliyor: “Yine de Joseph Kosinski’nin markası haline gelecek tekno bilimkurgu yetkinliği ve M83’ün klasik müzikle elektroniği harmanladığı soundtrack çalışması filmi vasatüstü olarak tanımlamamızı sağlıyor.” Fırat’ın eleştirisi temelde şu noktada düğümleniyor: film görsel olarak kusursuz ama “yeni yetme bir yönetmenin sevdiği bütün bilimkurguları birleştirdiği bir pastişe” dönüşmüş. Özellikle Julia karakterinin filme dahil olmasıyla birlikte 2001: Uzay Macerası’ndan Moon’a kadar onlarca filmin gölgesini görüyoruz.
Kaya Bey’e gelince, kendisi filmi daha popüler bir perspektiften ele alıyor. Sinemaseverlerin beklentileriyle filmin sunduklarını karşılaştırarak yazısını kuruyor. İlk izlenimler oldukça olumlu: “Tasarımlar bir bilim kurgu filmi için çokça ‘yenilikçi’… Mesela öyle her filmde görmeye alıştığımız Starwars’tan kalma uzay araçları yok bu filmde” diye başlıyor Kaya Bey. İHA’lar ve Tom Cruise’un kullandığı gemiler hakkında “kusursuz bir görsellik harikası” ifadesini kullanıyor.
Ama hikayeye gelince durum değişiyor. “Konu ikamelerine göre farklı başlıyor aslında flashback sahneleriyle… ilk sorun çok yavaş ilerleyen başlangıç bölümleri” diyor ve ardından en can alıcı noktaya değiniyor: “Uzaylıların kendi yaşam enerjileri için dünyanın su rezervlerini tüketmeye, emmeye ve bir klon ırk yaratmaya çalışması işleniyor boyuna ve tabii her zaman olduğu gibi onlara karşı insanlığı korumaya çalışan ve her nedense her filmde hep Amerika kara sularında canlı kalabilen direnişçilerin varlığını yine gözümüze gözümüze sokuyor.” Kaya Bey’in hayal kırıklığı net: “Epiklik yapalım derken konunun bütünlüğünden kopulmuş, tekrara düşmüş bir film Oblivion.”
Hakan Kara ise daha dengeli bir yerde duruyor. O da görselliğin altını çiziyor ama filmin bütününe daha ılımlı yaklaşıyor. “Bilim kurgu türüne hakim, vizyon sahibi Kosinski’nin işini iyi yaptığını ve bu türe meraklı seyirciler için her şeyi barındıran bir filmle karşımıza çıktığını söylemem gerek” derken, aynı zamanda filmin özgün bir şey getirmediğini de kabul ediyor: “Her şey bittiğinde Oblivion’un yeni hiçbir şey getirmediğini, son 20 yılın bilimkurgu filmlerinin favori temalarını ve benzer ‘sürpriz unsurları’nı yan yana getirip şöyle bir harmanladığını görüyoruz.”
Ortak Paydalar
Her üç eleştirmen de filmin görsel gücü konusunda hemfikir. Kosinski’nin yarattığı dünya, kıyamet sonrası atmosfer, tasarımlar… Bunlar filme artı puan kazandırıyor. Müzik de ayrı bir başarı hikayesi. Ama işin senaryo tarafına gelince, herkes aynı şeyden şikayet ediyor: klişeler, bilinen referanslar, öngörülebilir gelişmeler.
Fırat Ataç’ın dediği gibi, ilk yarı yavaş ilerliyor ve bu yavaşlık aslında bir gerilim yaratabilirdi. Ama Kaya Bey’in belirttiği gibi, “kırk kırkbeş dakikaya sığdırılabilecek bir film sakız gibi uzatılmış.” Hakan Kara ise bu yavaşlığı kurgusal bir tercih olarak görüyor: “Kurguyu bize yansıtıp sindirmemiz için belki de gereksiz yere 1. bölümde durağan bir film izliyoruz ama 2. bölümden sonra birbiri ardına sıralanan sürprizler ve yaşananlar gürültülü müzik eşliğinde, doğru ve güzel diyaloglarla bize aktarılıyor.”
Tom Cruise performansı konusunda da ilginç bir ortaklık var. Kaya Bey “Topgun’daki performansından beri hiç çizgisini bozmamış halen mimik yapamıyor” derken, Hakan Kara daha yumuşak bir eleştiri getiriyor: “1986’da henüz yolun başındayken Top Gun’daki pilot rolünde kendi çapında bir ‘Gökler Hâkimi’ pozisyonuna yükselen Tom Cruise, son filmi Oblivion’da da benzer bir karakterle karşımıza geliyor.”
Sonuç mu, Başlangıç mı?
Oblivion’ın en büyük başarısı ve aynı zamanda en büyük zaafı görsel kimliğinde yatıyor. Kosinski, mimarlık eğitiminin izlerini taşıyan bir estetik yaratmış. Ama bu göz alıcı tasarımların altında yatan hikaye, ne yazık ki yeterince güçlü değil. Film, bilim kurgu sinemasının klasiklerine saygıyla eğiliyor ama bu eğiliş bazen o kadar derin oluyor ki, kendi ayakları üzerinde durmakta zorlanıyor.
Fırat Ataç’ın “işin kolayına kaçmak” dediği, Kaya Bey’in “tekrara düşmüş” bulduğu ve Hakan Kara’nın “yeni hiçbir şey getirmediğini” söylediği bu film, yine de izlenmeye değer. Çünkü bazen sinemanın bize sunduğu şey yenilik değil, bildiklerimizin güzel bir şekilde paketlenmesi olabiliyor.
Ben kendi adıma şunu söyleyebilirim: Oblivion, bana geniş bir dünyayı gösterdi ama o dünyada tam olarak gezinmeme izin vermedi. Belirli bir çerçevenin içinde kaldım ve bu biraz hüsrana uğrattı beni. Ama görsel bir deneyim olarak, basit bir bilim kurgu macerası olarak, tekrar izlenebilir. Belki ikinci seferde, o sınırları kabullenerek izlediğimizde daha çok severiz kim bilir.
Kaynaklar ve Teşekkür
Bu yazıyı hazırlarken, Oblivion filmini farklı perspektiflerden ele alan üç değerli yazarın eleştirilerinden yararlandım. Her biri filmin olay örgüsünü detaylı bir şekilde analiz ederken, aynı zamanda filmin görsel dilini, atmosferini ve sinematografik yaklaşımını geniş bir perspektiften muhteşem bir şekilde yorumladılar. Bu zengin bakış açıları sayesinde filmi çok boyutlu değerlendirme fırsatı buldum.
Fırat Ataç’a, filmin teknik yönlerini ve sinema tarihindeki yerini derinlemesine ele alan, görsel dilin gücünü vurgularken senaryo zayıflıklarını da cesaretle dile getiren eleştirisi için teşekkür ederim.
ykkaya (Kaya Bey)’e, sinemaseverlerin beklentileriyle filmin sunduklarını samimi bir dille karşılaştıran, Hollywood klişelerine dair isabetli tespitleriyle düşündüren yazısı için teşekkür ederim.
Hakan Kara’ya, filmi dengeli bir gözle değerlendiren, teknik detaylardan oyuncu performanslarına kadar geniş bir yelpazede analiz sunan kapsamlı yazısı için teşekkür ederim. ■
Kaynaklar:
- Fırat Ataç - Beyazperde: https://www.beyazperde.com/filmler/film-27405/elestiriler-beyazperde/
- ykkaya - Milliyet Blog: https://blog.milliyet.com.tr/oblivion/Blog/?BlogNo=411874
- Hakan Kara: https://www.hknkr.com/sinekritik-oblivion.html
Yazı hakkında görüş, öneri ve eleştirileriniz için: personal@burakfatih.com